...

Header Ads

Karagöz ve Hacivat Nedir? Kökeni ve Tarihi Hakkında Merak Ettiğiniz Herşey!

Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur. Karagöz oynatıcısına kurgusal, hayalbaz denir. Yardımcıları çırak, yardak, dayrezen, sandıkkardır. Oyunda konuşmaların değişmesi baş hareketleriyle yapılır.
Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete dayanır, zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır. Halkbilimciler Karagöz'ün bazı oyunlarda Çingene olduğunu kendi ağzıyla itiraf etmesi, Bulgar gaydası çalması ve Evliya Çelebi'nin tanıklığına dayanarak Bizans imparatoru Konstantin'in Çingene seyisi Sofyozlu Bali Çelebi olduğunu ileri sürmektedir. Bir diğer rivayet ise Hacı İvaz Ağa ya da halka mal olan adıyla Hacivat ve Trakya'da bulunan Samakol köyünden demirci ustası Karagöz, Orhan Gazi devrinde Bursa'da yaşamış camiyapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları gibi diğer işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi'nin, "cami vaktinde bitmezse kelleni alırım" dediği cami mimarı, caminin vaktinde bitmemesine Karagöz ve Hacivat'ın neden olduğunu söyler. Bunun üzerine bu ikili başları kesilerek idam edilir. Karagöz ve Hacivat'ı çok seven ve ölümlerine çok üzülen Şeyh Küşteri, ölümlerinin ardından kuklalarını yaparak perde arkasından oynatmaya başlar. Bu sayede Karagöz ve Hacivat tanınır.

Karagöz ve Hacivat'ın Kökeni

17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun ne zaman Osmanlı topraklarına geldiğiyle ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden bazıları şunlardır:
  • Birinci görüş: Çin'den Moğollar'a geçen bu gölge oyununu Türkler de Anadolu'ya göçerken beraberlerinde getirmişlerdir. Orta Asya’da çadırlarda oynatılan ve "Çadır Hayal" ya da "Kolkorçak" adı verilen bir tür kukla oyunu ile Karagöz oyunu arasında büyük benzerlikler vardır. "Kolkorçak" sözü, Türkçe'de korçokkonçakgibi "çocuk" anlamına gelen yarım düzine kadar sözü çağrıştırmaktadır.
  • İkinci görüş: Padişah Yavuz Sultan Selim'in 1517 yılında Mısır’ı ele geçirmesinden sonra bu ülkeden Anadolu'ya gelmiştir. Sultan Selim, Memluk Sultanı Tomanbay’ın asılışının canlandırıldığı gölge oyununu seyretmiş ve çok beğenmiş. Sanatçıları İstanbul'a getirtmiş, bu sanatçılar da İstanbul'da başka sanatçıları yetiştirmişlerdir.
  • Üçüncü görüş: Anadolu'ya Cava Adalarından ve Hindistan’dan çingeneler eliyle getirilmiştir. Buna dayanak olarak çingenelerin Anadolu'ya geliş tarihleri ile Karagöz'ün geliş tarihinin çakışması gösterilmektedir.
  • Dördüncü görüş: Yahudiler tarafından İspanya ve Portekiz’den getirilmiştir.

Karagöz ve Hacivat Oyunundaki Karakterler

"Karagöz ve Hacivat" oyunlarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, özürlüler vb), İmparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Kürt, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu tiplemeler temsil ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet, davranış biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb) ile ön plâna çıkarlar ve perdede göründükleri anda bu özellikleri (işaretleri) ile anında farkedilirler. Bu tiplemeler ve temel özellikleri şunlardır:
  • "Karagöz": Saçsız başına “ışkırlak” adı verilen şapka giymektedir. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmayan Karagöz eğitim almamıştır. Hacivat'ın ona bulduğu geçici işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi görünen, tepkilerini çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu temsil etmektedir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır. Meraklı, patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak diğerlerini kandırmaya çalışır. Karısı ile sürekli didişir.
  • "Hacivat": Yukarıya doğru kıvrık sivri bir sakalı olan Hacivat, kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu bellidir ve her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir tiptir. Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü bir dille konuşur. Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman anlamaz ya da anlamazlıktan gelir. Oyunlardaki gülütler genelde bu söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara dayanır.
  • "Çelebi": İstanbul lehçesiyle konuşan kibar aile çocuğudur. Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur. Şiir okumasını sever.
  • "Tiryaki": Uyuşturucu müptelası bir işsizdir. Bu nedenle hep uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de düşkündür.
  • "Beberuhi": Diğer adları “Altı kulaç” ve “pisbop”tur. Yılışık ve yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi gürültüye getirir, sık sık ağlar.
  • "Kayserili": Asıl adı Mayısoğlu olan karakter, Kayserili şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak perdede gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
  • "Kastamonulu": Asıl adı “Himmet Dayı” veya “Himmet Ağa” olan bu iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki baltasıdır. Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
  • "Laz": Tipik işareti elinde taşıdığı kemençedir. Hızlı konuşur, kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir.
  • "Kürt: Genellikle hamallık ya da bekçilik yapar, şiveli konuşur.
  • "Acem (Püser, Nöker): Ya İran’dan ya da Azerbaycan’dan gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para saçar.
  • "Arap": İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap” veya “Kara Arap” olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar. Ak Arap'ın diğer adları: Hacı Fitil, Hacı Kandil, Hacı Şamandıra'dır.
  • "Arnavut" (Mestan Ağa, Bayram Ağa, Celo Ağa, Recep Ağa, Şaban Ağa, Ramazan Ağa): Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya bozacı rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
  • "Rumelili" ("Muhacir"): Trakya şivesiyle konuşan ve adı çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan ve arabacı olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
  • "Yahudi" ("Çıfıt"): Korkak, yaygaracı ve geveze olan bu karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede gözükür. İnatçı ve pazarlıkçıdır.
  • "Frenk" ("Rum") : Türkçe kelimelerin arasında sıklıkla Rumca kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla doktor, meyhaneci, terzi ya da tacirdir.
  • "Ermeni": Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya kuyumculuk ya da lağımcılıktır.
  • "Çerkez": Başında kalpak ve belinde kılıç vardır.
  • "Tuzsuz": Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı "Tuzsuz Deli Bekir"dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakilere sürekli çatar, gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
  • "Matiz": Rumca'da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb tipleriyle yaklaşık olarak aynıdır.
  • "Zeybek":Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme uğrayanları korumak için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
  • "Zenneler": Oyunun temasına göre farklı farklı rollerde gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz'ün karısı rolündeyse perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
  • "Çengi": Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan bu karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
  • "Cazu": Uçmak ve insanları farklı kılıklara sokmak gibi doğaüstü yetenekleri olan yaratıklardır. Bir ejderin veya bir küpün üzerine binmişlerdir ve ellerinde yılan şeklinde kamçıları vardır.
  • "Cin": Bir diğer doğaüstü bir yaratıktır.
Bunların dışında Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde yaşamış her türlü tip perdede yerini almıştır. Bunlardan bazıları: "Rum", "Çingene" "Külhancı", "Pişekâr", "Kavuklu", "Kilci", "Tulumbacılar", "Bekçi", "İmam", "Haham", "Doktor", "Sünnetçi", "Bolulu Aşçı", "Hokkabaz", "Soytarı", "Curcunabazlar", "Köçek", "Cambaz", "Ayvaz Serkis", "Denyo", "Aşık Hasan", "İskele Kâhyası", "Seymenler", "Deliler", "Dansöz", "Bok Ana", "Hımhım", "Kekeme", "Fahişe", "Hermafrodit", "Canan" , "Ferhat", "Tahir", "Yaşar (Karagöz'ün oğlu"), "Sivrikoz" (Hacivat'ın oğlu), Hacivat'ın kızı, Sirin'in annesi, Zühre'nin babası vb.

Karagöz'ün konuları

Karagöz oyunları yazılı bir metne dayanmazlar. Sözel olarak nesilden nesile aktarılan hikâyeler üzerinde zamanın şartlarına göre çeşitli eklemeler ve çıkartmalar yapılmıştır. Zaman içinde dekor ve kostümlerle karakterlerin davranış ve konuşma biçimlerinde değişiklikler olmuştur. Evliya Çelebi'nin aktardıklarından anlaşıldığına göre, bazı oyunların da değişmeden günümüze kadar gelebildiği anlaşılmaktadır. Bazı oyunlar ise sonradan uydurulmuştur. Hattâ A.Thalasso adlı bir yazar 1877 tarihli "Moliere en Turquie", ve 1888 tarihli "Le Molieriste" adlı eserlerinde bazı Karagöz oyunlarının Molière'in Cimri, Tartuffe, Scapin'in Dolapları adlı oyunlarından uyarlandığını bile ileri sürmüştür.
Karagöz oyunlarının ortak noktası çok karmaşık olmayan konularının önemsiz gündelik olaylar üzerine kurulu olmalarıdır. Ezbere dayanan bu "açık ve esnek formlu" konular Karagöz ustasının ("Hâyali") doğaçlamasıyla (tulûat) seyircinin tepkisi ve günün getirdiği şartlara göre her seferinde başka bir şekle bürünebilmekteydi. Bu nedenle Karagöz senaryolarının tam bir sınıflamasını yapmak zordur. Bunlardan bazıları kimi meslekleri (arzuhalciler, şairler, güreşçiler vb) hicvederken, bazıları da töreleri ve geleneksel ritüelleri (sünnet gibi) alaya alır. "Tımarhane" oyununda o devrin akıl hastaneleri gösterilirken dışarıda serbest gezenlerin hatta bu kurumlarda çalışan bazı hekimlerin de derhal bu hastanelere kapatılmaları gerektiği vurgulanır. Karagöz ve Hacivat çeşitli işlere girip çıkarlarken, "Hamam" ve "Bahçe" oyunlarında olduğu gibi, bazı mekânlara alınmamaları üzerinden ayrıcalıklı bir zümreyi hicvederler. "Ferhat ile Şirin", "Tahir ile Zühre" ve "Leyla ile Mecnun" gibi bazı Karagöz oyunları ise doğrudan sevilen halk hikâyeleri ve efsanelerinden alınmışlardır. Bu oyunlarda Karagöz ve Hacivat tüm güçleriyle sevenlerin kavuşmaları için çalışırlar. Özgün hikâye hangi diyarda geçerse geçsin, uyarlama oyunda olaylar hep Karagöz ve Hacivat'ın yaşadığı mahallede cereyan eder.
Yazıya dökülmüş Karagöz senaryolarının en kapsamlı koleksiyonu Almanya'dan gelerek 1933-1949 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde "Arapça ve Farsça kürsüsü"nde akademisyen olarak görev yapmış olan Profesör Helmut Ritter tarafından derlenmişti. Saray kuklacısı Nazif Efendi'nin aktardıklarına dayanan ve hem Almanca hem Türkçe yazılan bu üç ciltlik eser (Hannover, 1924; Leipzig/İstanbul, 1941; Wiesbaden, 1963) baskısı tükendiği için 1968-1970 arasında Cevdet Kudret tarafından Türkiye'de yeniden yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

teşeşkkürler katkınız için

...